2 Şubat 2023 Perşembe

Ortak politikalar mutabakat metninde neler yok?

Millet İttifakı tarafından duyurulan Mutabakat metnindeki hükümet programının güncel uygulanmakta olan ekonomi politikaları ile önemli farklılıklar içermediği görülüyor.

Çalışma yaşamına ilişkin önceliklere yer verilmemiş

Türkiye çalışanların ortalama çalışma süresi OECD ülkeleri arasında en yüksek olduğu ülke durumunda. Çalışanların %20'sinden fazlası haftada 60 saatin üzerinde çalışıyor. Sendikalaşma oranı son derece düşük. Grev ertelemeleri nedeniyle grev hakkı fiilen kullanılamıyor. İş kazaları çalışma yaşamının fitratı haline gelmiş durumda. İş kazalarının önü alınamıyor. Her ay onlarca çalışan iş kazalarına kurban veriliyor. Çalışanların önemli bölümü kayıtsız, sigortasız ve güvencesiz şekilde istihdam ediliyor. Ancak Millet İttifakı'nın hükümet programında çalışma yaşamındaki bu durumu değiştirecek politikalara ilişkin maddeler bulunmuyor. Mutabakat metninde ucuz işgücü ile sektörel uluslararası rekabet yaklaşımının terk edileceğinin işaretlerine rastlanmıyor. 

Mutabakat metninde ucuz 
işgücü ile sektörel uluslararası rekabet 
yaklaşımının terk edileceğinin işaretlerine rastlanmıyor

Sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamındaki norm dışı çalışma biçimlerinin önlenmesi, iş güvencesine yönelik  hukuki düzenleme yapılması, çalışanların yönetime katılma ve  işletmeyi denetlemesine yönelik mekanizmaların oluşturulması yaklaşımına yer verilmediği görülüyor. Mutabakat metninde işyerlerinde sendikalaşmanın işletmelerin rekabet gücünü olumsuz etkileyebileceği kaygısına şu ifadelerle yer verildiği görülüyor: "Sendikalaşmayı ve işyerlerinde toplu iş sözleşmesi yapılmasını destekleyecek, sendikalı işyerlerinin rekabet gücünü korumak amacıyla destek modelleri geliştireceğiz."



Kamunun iktisadi faaliyetleri gerçekleştirmesi öngörülmemiş

Türkiye'de 30-40 yıldır izlenmekte olan ekonomi politikalarının önemli bir özelliğini olanaklı olduğu ölçüde kamunun iktisadi faaliyetten çekilmesi, var olan kamu iktisadi kuruluşlarının özelleştirilmesi ve kamu yatırımlarından vaz geçilmesi oluşturmaktaydı. Kamu eliyle yapılacak yatırımlarla ekonomiye yön verme, istihdam yaratma, kalkınma hedefine yönelik stratejik yatırımları gerçekleştirme ve bölgeler arası ekonomik gelişmişlik farkını azaltma gibi hedeflerden uzaklaşılmıştı. Özelleştirmeler çoğu kez işlevsiz hale gelmiş kamu kurumlarının arazileri ve taşınmazlarının bedeli karşılığında devredilmesi ve adeta yağmalanması şeklinde yaşama geçirilmişti. Millet İttifakının hükümet programında kamu kurumlarının iktisadi işlevler üstleneceğine yönelik politika önermelerine yer verilmediği görülüyor. Mutabakat metninde yolsuzlukla mücadeleye vurgu yapılıyor olmasına karşın özelleştirmeler aracılığı ile kamu kaynaklarının yağmalanması konusunda herhangi bir karşıt fikre yer verilmediği dikkat çekmektedir.  

Dış borçların yeniden yapılandırılmasına yer verilmiyor

Türkiye'nin güncel kısa vadeli ve brüt dış borç stoku çok yüksektir.  “Türkiye Brüt Dış Borç Stoku”, 30 Haziran 2022 tarihi itibarıyla 444,4 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 53,7 olmuştur. Ayrıca Kasım 2022 itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2021 yıl sonuna göre %19,6 oranında artışla 145,4 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bu büyüklükteki dış borç stokunun varlığı kamu maliyesi ve kamu yatırımları üzerinde ciddi baskı oluşturmaktadır. Ülkenin temel sorunlarını çözüme kavuşturacak ve ekonomik kalkınmayı hedefleyecek ekonomi politikaların dış borçların yeniden yapılandırılmasını gündeme getirmesi kaçınılmazdır.  Ancak Millet İttifakının hükümet programında bu konuya yer verilmediği görülmektedir.  


Millet İttifakı tarafından duyurulan Mutabakat metnindeki
politikaların güncel izlenmekte olan politikalarla 
özde herhangi bir farklılık içermediği görülüyor


Eğitim ve sağlığa kamusal bakış açısı sergilenmiyor

Millet İttifakının hükümet programında toplumsal sermaye olarak kabul edilen sağlık ve eğitim hizmetlerine yönelik kamusal bakış açısına yer verilmediği görülmektedir. Sağlık hizmetlerinde aile hekimliği, kamu hastaneciliği ve özel sektör hastanecilik hizmetlerinden oluşan sözleşmeli hizmet sunumu modeli ile sürdürülmesinin planlandığı görülmektedir. Mutabakat metninde sağlık hizmetlerinin sunumuna yönelik kamusal nitelikli hizmet sunucusu kurumların oluşturulması ve yaygınlaştırılması öngörülmemiştir. Mutabakat metninde okullarda "öğrencilerin yetenek taramalarının yapılması ve özel yetenek alanlarında ders dışı desteklerin sağlanması amacıyla bir eylem planı hazırlayacağız" denilerek özellikli/ayrıcalıklı eğitim kurumlarına dayalı eğitim modelinin sürdürülmesinin planlandığı görülmektedir. Eğitim hizmetlerinde özel okul, imam hatip, nitelikli okullardan oluşan niteliklerine göre parçalı hizmet modeli yerine kapsayıcı kamusal eğitim modelinin getirilmesi öngörülmemiştir. 

Gıda egemenliği ve agro-ekolojik dönüşüme yer verilmemiş

Türkiye'de yaşanan ekonomik ve sosyal sorunların etkisiyle gıda güvenliği sorunu önem kazanmış durumdadır. Temel tarımsal ürünlere önemli ölçüde ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Endüstriyel ve dış girdiye bağlı tarımsal faaliyetler nedeniyle çiftçiler tarımsal üretim ve hayvancılık yapamaz hale gelmiştir. Millet İttifakının hükümet programında Türkiye'de tarım sektörünün yapısal sorunlarına değinilmediği ve tarımsal desteklerin niceliksel olarak arttırılması gereğine vurgu ile yetinildiği görülmektedir. Mutabakat metninde "tarımsal destekleme programlarına bütçeden ayrılacak kaynağın gayri safi milli hasılanın yüzde birinden az olamayacağı hükmünü yerine getireceğiz" denilmektedir. Gıda egemenliği kavramının lafzına yer verilmediği, tarımsal KİT'lerin oluşturulmasının gündeme getirilmediği, agro-ekolojik, insan ve çevre sağlığına duyarlı gıda egemenliğine dayalı tarım politikaları önermelerine önem verilmediği görülmektedir. 


Agro-ekolojik, insan ve çevre
sağlığına duyarlı gıda egemenliğine dayalı
arım politikaları önermelerine önem verilmediği görülmektedir



Çevre kirliliği sorunu piyasacı yaklaşımla ele alınıyor

Ülkemizde ciddi anlamda çevre kirliliği yaşanmaktadır. Büyük su havzalarının tamamı endüstriyel faaliyetlerin sonucunda kirlenmiş durumdadır. Pek çok ilde kış aylarında artan hava kirliliği sorunu bulunmaktadır. Altın madeni başta olmak üzere çevre açısından riskli madencilik faaliyetlerinin sonucu olarak pek çok yerde ciddi çevre kirliliği sorunu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Mutabakat metninde çevre kirliliği ile ilgili olarak "fabrika bacalarının çevreye yaydığı gazları filtrelemeyen, atıksuları ile çevreyi kirleten, ölçüm cihazı takmayan işletmelere ağır idari ve cezai yaptırımlar getireceğiz" ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Ancak sorun çevreyi kirleten işletmelere ceza öngörülmemesi değil, var olan mevzuatın uygulanmasının sağlanamamasıdır. Çevresel etki değerlendirme süreci ise prosedürel bir süreç olarak işlemektedir. 

Mutabakat metninde "siyanür, sülfürik asit, silika gibi zehirli toksik kimyasal maddelerin kullanımını içeren ayrıştırma tekniklerini yasaklayacağız" denilmekte ancak çevre açısından riskli faaliyetlere kısıtlama getirileceği yaklaşımına yer verilmediği görülmektedir. Mutabakat metninde "Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve sürecinin katılımcı ve etkili hale getirileceği" belirtilmektedir. Ülkemizde çevre açısından riskli sektörlerin faaliyetlerinin yaygınlığına ilişkin ve gerekli durumlarda riskli faaliyetlerin önlenmesini sağlayacak şekilde çevresel etki değerlendirme sürecinin kamusal denetim mekanizması olarak yapılandırılmasına yer verilmediği görülmektedir. İklim değişikliği konusunda ise karbon piyasası gibi geçici önlemleri hedefleyen piyasacı anlayışla çözüm aranacağı belirtilmektedir: "Karbon piyasasına işlerlik kazandırmak için Karbon Bankacılığı’nın ülkemizde gelişimi için çalışmalar başlatacağız." 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder